12 Nisan 2009 Pazar

Teoman röportajının tam metni!

Geçen Perşembe Teoman'ın evine konuk oldum. Yeni albümüyle ilgili sohbet ettik, arada bolca da geyik yapıp hayattan, müzik ve sinemadan bahsettik. Beraber Kemancı'da çaldığımız eski Beyoğlu günleri ile ilgili geyikler bende kalsın, o ayrı bir yazı konusu. Bugün Sabah'ta yayınlanan röportajın uzun şöyle değerli Hafif Müzik okurları...

***

Teoman'la intihar, fahişeler, kadınlar, erkekler, yalanlar, müzik, sinema, şiir ve değişmesi gereken hayat tarzları hakkında...

Cihangir’deki başkentinde, açık mutfağının açıldığı salonun üzerinden boğazın tüm detaylarını görebildiği dairesinde köfte yapıyor Teoman. “İster misin” diye soruyor. Kahveyi tercih ediyorum. Teoman usulü köfte yapmak için bir adet ekmek ve köfte gerekiyor. Ve elbette böyle bir de eviniz ve onunki gibi bir kariyeriniz olmalı. Yoksa öğleden sonra yeni uyanmış, 42 yaşında bir bekar erkek olarak köfte yaparken çok çaresiz görünebilirsiniz. Onun hayatında cool olmakla sefil olmak arasındaki çizgi çok ince ve o da bunu farkında.
Ama Teoman, insanların hakkında ne düşündüğüne takılan biri değil. Aksine eleştirilmeyi seviyor. Yaptıklarını tartışabileceği insan sayısının çok az olduğunu düşündürüyor insana. Az sonra “Bir jenerasyon olarak varolmak isterdim,” dediğinde bu durum daha da belirgin olacak. Albümlerini (hakikaten) acımasızca eleştiren yorumlar yazmış biri olarak bu bana şu anda teselli niyetine bulunmaz bir fırsat. Kahvemi yudumluyor, basında çıkan röportajlarından ve resimlerinden aşina olduğum salona geçiyor, sanki daha önce buraya gelmiş gibi rahatça deri koltuklardan birine kuruluyorum.

İnsanlık Halleri onun sekizinci stüdyo albümü. 2005’teki Renkli Rüyalar Oteli’nden bu yana kendi deyimiyle “çok da emek harcamadığı” iki albüm çıkardı. Biri Bülent Ortaçgil ile yaptığı konser albümü, diğeri Söz Müzik adı altında onun şarkılarına yapılan cover’lar…
Burada 11 yeni şarkı var. Çoğunun söz ve müziği kendine ait. Ahmet Erhan, Elif Şafak, Müge Emirgil de söz yazmış. Bir şarkının bestesi Barlas’a ait. “Elif’le önceden tanışıyorduk,” diye anlatıyor, “Benim Sinan Çetin vasıtasıyla girdiğim bir grup vardı. Bir tür arkadaş grubu ama iyi fikirler çıkıyor. İnsanlar birbirine pas veriyor. Elif’le orada tanıştım ben. ‘Ben sana şarkı sözü yazayım mı’ dedi. ‘Tamam’ dedim ben. Ama bana herkes söyler öyle. Edebiyatçı takımından falan da. Ama ilk kez Elif, ikinci defa söyledi. Hemen üç dört tane söz gönderdi. İçlerinden Uçurtmalar’ı seçtim.”
Teoman Elif Şafak’ın tarznı çok beğeniyor. “Hakikaten Elif’in kelimelerle arası gayet iyi. Bana göre dikti şarkıyı. Uzun bir şarkıydı, sadece müziğe uydurmak için bazı yerleri değiştirdim. Bunu balad yapayım dedim. Bir cello ve piyanoyla kaydettim.”
Uçurtmalar, ‘en sevdiği renk mor olan kadın’ diye başlıyor... Can yakmayı seven ama yaralı bir kadın…
Ahmet Erhan ile ilişkisi ise daha eskiye dayanıyor. “O albümünde, Oğul diye bir şiiri vardı. Aşık olmuştum ona da ve kullanmıştm. Sonra tanıştık birbirimizi çok sevdik. Kitaplarını okuyordum gene. Canım ondan bir şeyler yapmak istedi. Ruhu bana çok uyuyor. Bunu birkaç şiirden edit yaparak yazdım.” Sevişirdik Bazen, sevginin öldüğüne inanmak istemeyen biriyle ilgili. Bu Teoman olabilir mi? Anlayacağız…

Arabaşlık***
“Her şeyi bırakıp gideyim’ dedim. Olmadı”

Sehpanın üzerinde bir Yusuf Atılgan kitabı duruyor. Arkada Bob Dylan’ın günlükleri, yerde 70’lerden bir Dual pikap, geniş bir sunta platform üzerinde bol minderli geniş bir sedir ortamı. Sehpanın üzerindeki defterde Çoban Yıldızı isimli şarkısına çekeceği klibin story board’unu gösteriyor. Defterin sayfalarına kimi yerlerde çizgi roman kareleri gibi sahneler çizmiş. Kimi yerlerde de Corto Maltese’den kesilip özenle yapıştırılmış karelerle anlatılan bir hikaye var. Fransız şarkıcı Calogero’nun bu şarkısını MCM kanalında duymuş. İlk dinleyişte kendine uygun olduğunu anlamış. Hemen melodisi için izin almış. Kendi yazdığı sözler ise savaşta bir askeri anlatıyor. “Bize filmlerde savaşlar anlatılırken herkes canla başla ve çok cesur bir şekilde savaşırken gösteriliyor. Halbuki öyle değil. Herkes ödü patlayarak savaşıyor. Ben bunu anlatan bir klip yapıyorum. Hem anlaşılsın, klip bu duyguyu versin istiyorum, hem de çok gündelik meselelere dair olmasın.”

Albümdeki şarkıların büyük kısmı, Teoman’ın önceki pek çok şarkısı gibi ilişkiler ve kadınlar üzerine. Genellikle yalnız bir adamın iç dünyası anlatılıyor. Bir görmüş geçirmişlik havası da var.

Yaşlanmakla barışık mısın?
“Benim asıl derdim yaşlanamamak. Yani daha olgun bi’ herif olup hayat tarzını değiştirmek gerekiyor. Ama 20 yaşında nasılsam aynı şeyleri istiyorum. Aynı hazzı vermiyor tabii. Sen de kendinden biliyorsun. Yeni bir albüm dinleyince heyecanlanıyor musun? ‘Vay’ diyorsundur belki iş icabı ama… Benim aynı şeyi tekrar etmekle ilgili bir derdim var.”

Denedin mi peki değiştirmeyi?
Bir ara dedim her şey bırakayım gideyim. Bütün bu kariyer falan meselelerini. Tek başıma olmuyor işte. Şimdi eş dost uzaklarda bir yerlerde tarla marla bir şeyler alsak belki olur. Dostlarımla olmayı seviyorum çünkü. Arkadaşlarım olsun etrafta gülelim eğlenelim. Hiçbir şeyin tadı çıkmıyor tek başına.”

Yalnız Kalpler Sütunu’nda adam eve gelince kapıyı biri açsın istiyor. Bu hayali kuruyor. Yıllar önce sen bana “biz o çoluk çocuk işlerine girmeyeceğiz bak görürsün o işler bize göre değil” demiştin. 15 yıl olmuştur. Fikrin değişti mi?
Birisi olsun isterim. Şöyle düşünüyorum. Hayatta en mutlu olduğum anlar neydi benim? Ve en mutsuz olduğum anlar? Aşık olduğum zamanlarda sevgilimle geçirdiğim zamanlar. Onunla ayrılıp salya sümük olduğum zamanlar da en mutsuz zamanlar. Demek ki bir aşka ihtiyacım var. Ama… Hayat şartları (gülüyor).

Bu şarkıyı yazdığında internet yok muydu? Çünkü artık yalnız kalpler internette kavuşuyor. İnternet aslında bundan ibaret neredeyse…
Ben internet pek bilmediğimden… Yalnız kalpler sütununu eskiden okurdum ve çok da hüzünlü bulurdum. İsim olarak da çok hoşuma gidiyordu.

Yalnız uyuyan, yalnız yiyen bu adam üstüne üstlük intihara da meyilli… Bu sözler tam olarak seni mi anlatıyor?
Benim intihara meğilli olduğum zamanlar hiç olmadı. Hayatı sevmediğim zamanlar oldu ama o şekilde olmadı. Ama intihar özel ilgi alanımdır.

Neden?
Yani ne oluyor da o noktada adam fişi çekebiliyor? Buna çok yaklaşan insanlar biliyorum. O noktada gerçekten ne olduğunu merak ediyorum. Ve genelde intihar edenler de hep iyi şeyler yazmış çizmişlerdir. Eşimiz dostumuz da intihar ettiği için (Yavuz Çetin’den söz ediyor) ben çok düşündüm bunları zamanında. Anlıyorum aslında intihar edenleri ya… Yavuz yapınca çok üzüldüm ben. Küfür de etmişimdir. Ama anlıyorum da çocuğu.


“Kadınlara yalan söylerim, onları mutlu etmek için”

Şarkı sözlerinde bu albümde sen sevginin aşkın ihtimalini seviyorsun da yaşamaya gelince yoruluyorsun gibi bir hal var.
Ben sevgili olunca ne yapılacağını bilmiyorum ki. Unuttum herhalde.

E senin ‘kadınları en iyi anlayan insan’ imajın yok mu Allah aşkına…
Ya ben onlara bayılıyorum. Ama bir yerden sonra geliştiremiyorum.

Anlıyorsun ama anlaşamıyorsun…
Ben aslında ikili ilişkileri tam anlamıyla kuramıyorum. Yani eş dostla bile. Kadınlarla aram iyidir. Arkadaşlarımın çoğu kadındır benim. Kadınlar der ya gururlanarak ‘benim arkadaşlarımın çoğu erkek’ diye. Benimki de kadınlar. Gerçek dostlarım yani. Ama bir yerden sonra tam halledemiyorum. Bir de yıllar geçince şöyle bir şey oluyor. Herkes ölüp gidiyor. Çok sevdiğim insanları kaybediyorum. Ben isterdim ki tüm arkadaşlarım etrafta olsunlar. Yavuz’lar falan hepsi yanımda olsun. Böyle tam bir jenerasyon olarak varolmak isterdim.

Varolduğunu düşünmüyor musun?
Tam değil. Daha büyük bir grup, daha eğlenceli bir hayat olabilirdi. Yurtdışına baktığında mesela 1965 yılında dünyada bir yerde bir şeyler oluyor. İnsanlar bir araya gelip bir kültür yaratıyorlar. Bizde öyle şeyler olmuyor.

Neden?
Bilmiyorum. Ben hep yapmaya çalıştım gerçi. Şairlerle, edebiyatçılarla hep bir ilişki bir bağlantı kurmak istedim. Sadece müzisyenler değil yani. Mesela Rock’n Coke’ta da bir tane çadırda gelip şiirlerini okusalar. Orada mesela düşünsene, küçük bir şiir çadırı olsa. Oraya Murathan Mungan çıksa, Küçük İskender çıksa…

Hep aşk ve ilişkiler üzerine yazıyorsun. Ama beceremiyorsun da…
Benim şarkılarım aşkla ilgili ama hep aşk başarısızlığıyla ilgili aslında. Bir de acayip tutkuluyumdur. Kırk yılda bir olurum ama bir aşık oldum mu da sekiz sene falan sürer benimki.

Kadınlardan ne öğrendin?
Erkeklerden bir bok öğrenmedim. Benim etrafımda büyürken tek erkek karakterler Zagor ve Mister No’ydu. Bir de Elvis Presley hayranıydım. Şöyle düşün; bu evde iki tane kadın dolaşsa benim için dert değil. Ama iki herif dolaştığı zaman rahatsız oluyorum.

Kadınları tanıyorum diyebilir misin?
Annemlerden teyzemlerden yola çıkarak nasıl yılışacağımı iyi bilirim (gülüyor). Nasıl özür dileyeceğimi de bilirim. Olayı nasıl geçiştireceğimi de... Erkeklerle kurduğun ilişkilerde olmuyor öyle. Onlarla dan dun bir ilişki kuruyorum…

Mavi Kuş ile Küçük Kız şarkısındaki tam olarak sen misin? Kafan nal gibi, sarhoşken daha gerçeksin ve yalancısın… Üstelik kadına bir de ‘bana inan’ diyorsun…
Benim o. Genellikle ilişki kurmayı istiyorum ama olmuyor. Kafam iyiyken ama, sanki olabilirmiş gibi geliyor. Gerçekten. ‘Sanki becerebilirmişim gibi’ şarkısı o.

Peki yalancı mısın?
Jack Nicholson’ın bir lafını çok seviyorum. Polise ve sevgiline söylediğin yalanlar sayılmaz. Beyaz olmayanları da söyledim. Ama erkeklere söylemem. Kadınlara söylerim, onları mutlu etmek için. Ve kendimi kurtarmak için.

Sadakat konusunda pek iddialı değilim diyor şarkı...
Pek iddiam yok hakikaten (gülüyor). Benim içselleştiremediğim bir konu bu.

E insanlık bu sorunun yanıtını hala arıyor zaten, normaldir.
Ben daha soruya bile gelememişim. Benim derdim o.

Burada bir erkeğin geçirebileceği ortalama süreyi çoktan aşmış bulunuyorum. Gitmeliyim. Teoman ıssız ada gibi. Denizin ortasında ekonomik ve sosyal açıdan kendine yetebilen coğrafi ve siyasi bir kara parçası. Ama aslında ıssız adadan daha eğlenceli. Kendi felsefesi, yazılı olmasa da teamülleri çoktan oluşmuş bir anayasası var. Cihangir ve Nişantaşı’nda temsilcilikleri bulunan özerk bir cumhuriyet. Ve bir tavsiye: Vize başvurusu yapma niyetindeyseniz kadın olsanız iyi olur.

“Kürdistan dediği anda kurtulacağız!”

Oy verdin mi son seçimlerde?
Oy vermiyorum. Yerel seçim ilgimi çekmiyor. Genel’de de kime oy vereceğimden emin değilim. Ama şu andaki durumdan çok da memnuniyetsiz değilim. Ergenekon işi hoşuma gidiyor. Veli Küçük içerideyse, Kemal Kerinçsiz içerideyse bu hoş bir şey. Bugün mesela Recep Tayyip Erdoğan ‘1 Mayıs’ın tatil olması için talimat verdim’ dedi. Yani bu kadarmış bu iş demek ki. Yok Abdullah Gül Kürdistan dedi mi demedi mi? Yani o kadar komik şeyler oluyor ki. Dediği anda kurtulacağız zaten.

Geleceğe dair ne düşünüyorsun?
Bizim çok partili sisteme geçişimiz zaten dünyada çok partili demokrasi rejimini temsil eden Amerika’nın savaşı kazanmasıyla oldu. Moda oydu. Şimdi de Obama moda. Ve buna uyacak tüm dünya… Çok da iyi olacak. Kıbrıs, Ermenistan, Kürt sorunu, bunlar hallolsun. Sanki hallolacak gibi de geliyor. Umut geldi bana.

“Fahişeler özel ilgi alanım!”

Fahişelerin sanatta mühim yeri vardır. Senin de Fahişe isminde bir şarkın var albümde…
Onlar da benim özel ilgi alanımdır. Severim onları. Kalben travestileri, fahişeleri severim. Ayrıca da ezilenleri seviyorum ben. Fahişelerle yatamam ama onlarla muhabbet etmeyi seviyorum. Benim namus kavramımın içinde vücut olmadığı için fahişeleri namussuz olarak görmüyorum. O yüzden gayet normal bir şekilde konuşabiliyorum onlarla. Çok tasvip edilmeyen ve aslında kendilerinin de çok istemediği bir tarzda yaşıyorlar. Şevkat duyuyorum onlara.

“1.5 milyon seyirci çekecek film yapmam. Midem kaldırmaz!”

Bir fim çektin kimse beğenmedi. Çoğu insan izlediği en kötü şey diye bahsediyor Balans ve Manevra’dan. Sinemadan ne öğrendin?
Çok şey öğrendim. Şimdi sinemaya ihanet gibi bir film çekmek istiyorum. İstenmeyen Tüyler (Teoman’ın sıradaki film projesi) yine sinema sınırları içinde olacak. Anti sinema değil yani. Fakat bir tane Balans ve Manevra’dan daha da sinemaya karşı bir film istiyorum.

Neden?
Benim sevdiğim filmler hep 60’lardaki deneysel filmler. Fransız filmleri… Yapan normal filmleri yapıyor zaten gayet güzel. Ben neden o tarafa gideyim? Edebiyatla ilgili bir şey yapmak istiyorum. 1.5 milyon seyici çekecek film yapamam. Yapsam da midem kaldırmaz. Ben daha az seyirciyle batmayacak film yapmak istiyorum.

Mentor’un var mı hayatta?
Hayır. Çünkü birine o şekilde sorduğunda alt – üst ilişkisi doğuyor ve ben onu sevmiyorum. O pozisyonu sevmiyorum. Ama arkadaşça sorduğum insanlar oluyor. Çok beğendiğim insanlara soruyorum. İstenmeyen Tüyler’i Zeki Demirkubuz’a sordum mesela.

Ne dedi?
(Gülüyor) “Çek abi” dedi. Ben filmlerin yüzde 90’ından kusuyorum Türk filmlerinin de yüzde 98’inden. Ve benim kustuğum film hakkında eleştirmen harika diye yazınca ister istemez tüm film camiasına, sinemacısıyla, eleştirmeniyle bir tepki oluşuyor bende. Dizilere bile bak. CSI Miami mesela. O uyduruk dizide bile görüntüler ne kadar özenli. Işıklar, gölgeler. Türk dizisini aç, sanki dönercidesin, florasan ışığında çekmişler. Hiçbir inandırıcılığı yok. Türkiye’deki sanat yönemenliğinden nefret ediyorum.

1 yorum: