19 Nisan 2009 Pazar

PAZAR RÖPORTAJI: Huzurlarınızda Manga 2009!




ALBÜM kapağında yeni imajlarıyla çektirdikleri fotoğrafları, hayli özendikleri olgunlaşmış bir müzikleri ve sert şarkı sözleri var. Manga yüzbinler satan ilk albümünden dört yıl sonra Şehr-i Hüzün ile‘yarışmadan çıkan çocuk grubu’ imajını aşma yolunda. Ve bunun hayli riskli bir iş olduğunun farkındalar.

Tepebaşı’ndaki Sony Müzik ofisinin toplantı odasında karşımda üç kişi var. Ben not defterime, onlar bana bakıyor. Manga üyeleri Yağmur Sarıgül, Özgür Can Öney ve Ferman Akgül. İlk kez karşılaşıyoruz ve sanırım biraz gerginler. İlk sorularımda bir savunma halindeler. Sonra açılıyorlar. Yüzbinlerce satan bir ilk albüme, binlerce kilometre, 4o’tan fazla şehir ve birkaç ülkeyi kapsayan dev bir turneye ve ilk albümden bu yana dört yıl geçmiş olmasına rağmen hala inanılmaz bir popülariteye sahipler. Buna rağmen ‘uzak’ bir imajları var. Şarkılarını dinlediniz, radyolarda duydunuz, televizyonda kliplerini izlediniz, denk geldiyse konserlerine gittiniz ama onları birer “ünlü” olarak ortalıkta görmediniz.
Peki bunca zaman neler oldu? Neden inanılmaz başarılı bir çıkış yapan Manga ikinci albüm için dört yıl bekledi?
Ferman nedense her zaman böyleymiş hissi veren ‘düşünceli ve hafif dertli’ haliyle bir sigara yakıyor ve konuşmaya başlıyor. Kornalar, bağırışmalar ve ezandan oluşan tipik bir İstanbul fonu üzerine hafif duraksayarak “Acele etmek istemedik” diyor, “bu albümü çok önemsedik galiba.” “İlk albümden sonra bir şekilde sorumluluk hissettik,” diye sözü alıyor davulcu Özgür. Bunu önümüzdeki bir saat içinde sıkça yapacak. Grubun ‘yabancılarla’ konuşmaya en meraklı üyesi o. Ve çoğu zaman sorduğum sorular karşısında birkaç saniye düşünen ve yanıt vermeye hazırlanan Ferman’ın ya da Yağmur’un yerine söze girecek. Kimsenin yadırgamadığı bir şekilde… “Albümün ardından çok hareketli bir dönem geçirdik,” diye devam ediyor, “İki yılımız konserlerle geçti. Sonra ayrı evlere çıktık. O dönem bayağı uzun sürdü. Ve bu arada beste yapacak pek ortam da olmadı.”

Şehr-i Hüzün’deki 11 şarkıyı ilk albümden bu yana geçen dört yıllık dönemin daha çok son iki yılında yapmışlar. Ama bazılarının çıkış noktası 2002’ye kadar gidiyormuş. Albümün miks, prodüksiyon ve düzenleme aşaması da tahminlerinden uzun sürmüş. Ömer Hayyam ve Karacaoğlan’dan sözler var. Cartel’de yer alan Karakan’ın artık belli ortamlarda efsane olmuş şarkısı Evdeki Ses’i burada grubun iki üyesinden biri olan Alper Ağa ile söylüyorlar.
Manga’nın bu işe özendiği belli. Albüm çok iyi kaydedilmiş. Ama hepsi bu değil. Ferman’ın deyişiyle gerek Türk motiflerini, gerek elektronik öğeleri, gerek sözleri kullanımları açısından daha “kararlı”lar. Bu doğru kelime. Çünkü gerçekten ne yapmak istediğini bilen bir albüm olmuş bu. Mastering’i, ki bir albümün son haline gelmeden geçirdiği en önemli ve son aşamadır, Ted Jensen yapmış. Metallica’nın son albümü Death Magnetic dahil çok albümde imzası var. Albüm kapağı Londra’da çekilmiş. Promo fotoğraflar da öyle. Hepsinde İstanbul’da yaşayan fotoğrafçı ve yönetmen Charles Richards’ın imzası var. Onun objektifinden de hayli farklı ve büyümüş görünüyorlar. Ve belli ki hayli geniş bir ekip onların ikinci albümde en sağlam şekilde yla devam etmesi için emek vermiş.

İki albüm arasında bir ‘olgunluk’ farkı var mı?
Ferman: Var. Bu albümde müzik büyüdü ve gelişti. Bazı şeylere bakış açımız da öyle.

Ne gibi mesela? (Albüm çıktığında 25’lerindeydiler. Şimdi 30…)
Özgür: Çok şey değişti. 42 il gördük. Benim babam emekli bakanlık müfettişi, o bile bu kadar dolaşmadı. Doğusuyla batısıyla tüm Türkiye’ye çalmak, orada farklı bir elektrik görmek, farklı bir Türkiye görmek. Bunlar değiştiriyor. Bir anda uçaklar turneler… Tabii hiç aklında olmayan şeyleri yaşıyorsun ve düşünmek zorunda kalıyorsun. İnsanlar nasıl yaşıyor, ne yapıyor, ne düşünüyor? Beş yıl böyle geçti.

Yağmur: Dünyada olan biteni anlamak için metropolde yaşamanız gerekmiyor. Hatta metropol perdeliyor birçok şeyi. Orada gerçek bütün çıplaklığıyla ortada.

Yadırganmadınız mı hiç?
Özgür: Hiç... Ne bize karşı ters bir tavır gördük, ne de bizim zaten snobe eden bir tavrımız, duruşumuz oldu.
Ferman: Anadolu’daki insanlar daha açık fikirli. Orada değil burada yadırganıyorsun.

Bu albümde sözlerinizin tonu çok sert. Mesela “Sessizlik Sona Erdi”de birine cevap veriyorsunuz. Kim o?
Ferman: Sessiz kaldığımız durumlar oldu. Ona bir yanıt.

Ne konuda sessiz kaldınız?
Özgür: Şarkı anlatıyor aslında. Ankara’dan İstanbul’a gelen bir gruptuk. O dönem iyi eleştiriler yanında hiç beklemediğimiz tepkiler aldık. Olumsuz olanlar da var. Yabancı gruplarla kıyasladılar. Biz kulağımızı tıkadık… Aslında artık öğrendik bunlara takılmamayı ama söylemesek de içimizde kalacaktı.

“Çocukların ilgisini çekmek tercihimiz değildi, ama buna saygı duyduk!”

Manga önce çocuklar ve ergenler arasında çok popüler oldu. Ama geçen zamanda bu kitle yaşça büyüdü ve acaba hala Manga’yı sevmeye ve dinlemeye devam edecekler mi? Yoksa çocukluk heveslerini geride bırakıp çoktan yeni denizlere yelken mi açtılar? Manga’nın bu kitleyi yakalamak için değişmesi gerekiyor.
“Evet gerekiyor” diyor Yağmur. Grubun gitaristi, kurucusu ve aynı zamanda albümün de Haluk Kurosman ile birlikte prodüktörü, “Zaten değişiyor da. Biz kendimizi arka plana itmiştik ilk albümde. Maskotumuz vardı. Albüm kapağında resimlerimiz yoktu. Klibimiz de bir animasyon klipti. Bu daha çok çocukların ilgisini çekti. Aslında bizim önceden düşündüğümüz bir şey değildi. Ama biz buna saygı duyduk. Şunu düşündük; müziği zaten en fazla severek ve tutkuyla dinlediğin yaşlar onlar. Posterini duvarına asıyorsun, yeni albümünü bekliyorsun. Liseden sonra artık bir vurdumduymazlık, bir kanıkasmışlık oluyor. Bizi sahiplenenleri biz de sahiplendik. Şimdi artık müziğimizi biliyorlar ve artık geri planda durmamıza gerek yok. Müzikteki olgunlaşmamız da bu albüme yansıyor.”

Bu değişim size riskli gelmiyor mu bir yandan da?
Yağmur: Bazı albümler zamanla anlaşılır. Bu da öyle bir albüm. İlk seferde hemen anlaşılabileceğini sanmıyorum. Kendi içinde yarattığınız tabuları yıkmak bile önemli bir adım ve bu aynı zamanda risk almak demek. Albüm kapağında bizim fotoğraflarımızın olması bile bizim için çok yeni. Bir risk… Ama şimdi müziğimizi öne çıkarıyoruz.

Peki ama bu albümden çıkan ilk single’ınız Dünyanın Sonuna Doğmuşum, sizi meşhur eden dört yıl önceki Bir Kadın Çizeceksin’e çok fazla benziyor. Bütün bu değişimi simgeleyen bir şarkıyla çıkmayı neden düşünmediniz?

Ferman: Tempolu bir şarkıyla çıkmak istedik. Evdeki Ses de vardı ama bir ‘cover’ ile çıkmayı düşünmedik.

O sırada Dünyanın Sonuna Doğmuşum’un klibinin montajlanmış hali geliyor ve birikte izliyoruz. Klipte Vedat Özdemiroğlu oynuyor. Televizyonlardaki reality şovları ve yarışma programlarını eleştiriyorlar.

Neyi eleştiriyorsunuz tam olarak? Yeni bir bakış açısı var mı burada? Dünyanın her yerinde bu tip programlar var ve bunları izleyenler de var.
Ferman: Türkiye’deki programlar yeteri kadar eleştirilmiyor. Benim kafamdaki fikir biraz şuydu. Eline bir pankart alıp mesela “savaşa hayır” demek tamam. Savaşa hayır peki, ama onu oluşturan ve o ortamın beraberinde getirdiği bir sürü başka şeye de karşı durmamız lazım. Yoksa eleştiri eksik kalıyor. Kimse “yeter artık ya nedir bu saçmalık” demiyor yüksek sesle. Savaşa hayır bir trend oldu. Kaçış noktası oldu. Tamam ben bunu söyledim görevimi yaptım. Bu değil. Tamam savaşa hayır da yani televizyonu, interneti hepsi üzerimize geliyor. Biz durup “n’oluyor yahu” diye tepki gösterip bağıracağımız yerde gülerek izliyoruz bir sürü şeyi.

Özgür: Televizyondaki yarışma kültürünün normal vatandaş üzerindeki etkisi dahi başlı başına bir klip konusu. Ama şarkıda daha geniş bir eleştiri var. Artık her şeyin markalaşması, markaların hayatı ele geçirmesi…

Ama siz de bir yarışmadan çıkarak ünlendiniz…
Yağmur: O temelinde bir beste yarışmasıydı ve diğerlerinden çok farklıydı. Aslında biz ikinci olduk. Ama bir şekilde dikkat çektik. Albüm yapmamız ise çok zor oldu. Bestemiz azdı, imkanımız yoktu. Biz yarışmanın ardından barlarda çaldık, bayağı uğraşıp yol kat ettik ve bir yere geldik. Ben bir yarışmanın tek başına insanı bir yere getirebileceğine inanmıyorum. Popstar yarışmalarını ise genel olarak travmatik buluyorum. Bir şişirmedir gidiyor. Faydadan çok zarar veriyorlar.

Albümdeki sözler genel olarak çok sert. Neden?
Ferman: Çok yaşanmışlıklar var. İçten yazılmış sözler. Ondandır…

Karacaoğlan ve Ömer Hayyam’dan sözler var…
Ferman: Ben kişisel olarak şunu öğrendim. Senden önce yaşamış insanların senin üzerine düşündüğün konular hakkında söylediği çok güzel sözler var. Karacaoğlan, Hayyam… Ya da mesela Ahmet Hamdi Tanpınar İstanbul’a nasıl bakmış. Orhan Pamuk nasıl bakmış. Bunları bilmek önemli bir şey söylemeden önce.

Albümdeki muhtelif şarkıların sözlerini okuyunca zihninizde oluşan bir İstanbul imgelemi var. Albümün adı da Şehr-i Hüzün. Ankara’dan gelen bir grubun gözünden İstanbul gibi bir durum…

İstanbullu musunuz Ankaralı mı?
Ferman: İstanbulluyuz.

İstanbul’a ne zaman geldiniz?
Özgür: 2004’te taşındık. İlk Sing Your Song zamanı (2002) gelmiştik.

Ama artık İstanbullusunuz…
Özgür: Evet.

İstanbul’u nasıl görüyorsunuz?
Yağmur: Tezatların buluştuğu bir yer. Albümü alıp baktığımızda da tezatları bir araya getirdiğimizi düşünüyorum. Sultanahmet’in önünden metro geçiyor mesela. 400 yıllık bir yapı ama önünden metro geçiyor. Ya da Levent’te gökdelenler var, Beşiktaş’a iniyorsunuz daha tarihi bir yere giriyosunuz… Bu kadar tezatı potasında eriten başka bir yer yoktur. Göçün getirdiği bir çarpıklık var. Modernlik var. Biz Ankara’dan gelen insanlar olarak belki bunun daha çok farkındayız. Burada herkes, kafası önünde yuvarlanıp gidiyor ve kimse görmüyor. Biz Ankara’dan, daha sakin bir ortamdan gelen insanlar olarak bunu daha iyi görüyoruz. Şaşırabiliyoruz. Şaşırıyorsanız zaten hala sanatınız için ve sizin için umut vardır.

“Manga’yla turneye çıkmak gibi”

Albümün bir de DVD’li versiyonu var. Burada Manga’nın kuruluşu ve yaşadıklarnın anlatıldığı bir belgesel bulunuyor. Marmara Üniversitesi, Sinema - Televizyon’da öğrenci olan Ferman tarafından hazırlanmış. Ve grubun geçtiği aşamaları her anlamda gözler önüne seriyor.

Belgesele nasıl karar verdiniz?
Ferman: Fikir benden çıktı. Ben zaten hep ilgileniyordum görüntü alma, bu şekilde bir şeyler anlatma işiyle. Kurulduğumuz günden görüntüler var burada. Ben sonra iyice abarttım ve bayağı bir görüntü biriktirdim. Sonra eğitimini alınca daha da heveslendim. Her şeyden önce kendim için yapmaya başladım bunu. Ankara’dan İstanbul’a gelen bir grubun hikayesi olarak düşündüm. Bu izlenmeli diye düşünüyorum.

Neden üçüncü bir göze vermeyi düşünmediniz bu görevi? Objektif olabiliyor musun kendin ve grubun hakkında?
Ferman: Olabiliyorum.

Nasıl?
Kafamda kurgu vardı ve ben onu başkasına anlatamazdım. Ben iki sene önce bile başında ve sonunda ne olacağını biliyordum. 120 saatlik görüntüyü 150 dakikaya indirdik.

Yağmur: Bizimle birlikte turnede dolaşıyor gibi oluyorsunuz. Yani biz prodüksiyonlu bir şeyden ziyade birbirimizi anlattık ve samimi bir şey olsun istedik. Başkası bizim gözümüzden anlatamazdı. Biz kendi gözümüzden kendimizi anlattık.

Ferman: Benim tek beklentim şu; eğer birkaç kişiye ilham verebilirse bu, benim için en büyük geri dönüşü olacaktır belgeselin. Hala bir sürü grup var Anadolu’da ve bu onlar için bir ilham kaynağı olabilir.


ŞARKILARDAN SEÇMELER

Hayat Bu
Tuluyhan Uğurlu piyano çalıyor. Bu zaten İstanbul Kanatlarımın Altında filminin de tema müziği. Soundtrack’e geç bir katkı gibi.
Ferman: Biz o melodiyi çok seviyoruz. Kullanmak istiyorduk. Dinlettik kendisine ve o da beğenmiş. Bir de bu şarkı bize göre İstanbul’un geldiği durumu anlatıyor.


Evdeki Ses
Özgür: Cartel’i çok seviyorduk çocukken. Grup kurulduktan sonra ilk çaldığımız cover’lardan biriydi. Daha sonra Alper abiyle tanıştık. Ve sonra da diğer üyelerle. Müzik bir yana ben onlarla tanıştığım için çok mutlu oldum.
Yağmur: Her konudan konuşabileceğiniz gayet donanımlı insanlar. Klasik rapçilere dair tüm klişeleri unutun yani.

Birlikte bir şeyler yapacaksınız diye duymuştuk.
Evet bir proje var. Bakalım inşallah ileride yapacağız.

Dünyanın Sonuna Doğmuşum
Ferman: Umarım insanlar Dünyanın Sonuna Doğmuşum’da ne demek istediğimizi anlarlar.

Anlamayabiliyorlar ama bazen. Ve bunun için onları suçlamamalısınız.
Ferman: Evet tabii. Herkes kendi deneyimleriyle okuyor sözleri ve ona göre bir his geliştiriyor.
Yağmur: Güzel olan da bu galiba zaten.
(Şarknın sözleri üzerine fazla konuşmak istemiyorlar.)

Her Aşk Ölümü Tadacak
Aşk şarkılarında Zincirlikuyu dönemi?
(Gülüyorlar) Ferman: Ölüme bakış açısına bağlı aslında. Olması gereken bir şey ölüm.

Genç değil misiniz daha bunun muhasebesini yapmak için?
Yağmur: Ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz ki. Bir de yani “ölüceeeez” değil yani. Günlük hayatta canınızı sıkan şeyler, ölümü düşününce bir anda anlamsız kaçıyor. Ölümü düşünmek negatif bir şey değil yani. Ölümün farkında olunca hayat daha renkli ve güzel geçirilebilir.
Mehmet Tez


Bu röportaj 17 Nisan Cumartesi günü Sabah gazetesinde yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder