30 Haziran 2009 Salı
Helllooooooww Sentrıll Paarrk!
Efendim heyecanımızı maruz görün. Nefis bir Sertab Erener at Central Park yorumu! Hemen koyalım diye İngilizce karakterleri bile düzeltmeye sabredemedik. Ekşi Sözlük'te bir vatandaş döktürmüş. Adeta ne tahmin ettiysek o günle ilgili hepsi olmuş meğer de haberimiz yokmuş...
(Ayrıca yerinden okuayayım diyenler de buraya İstanbulive yazsın...)
mfo disindaki bolumunu ayri tutarsak dag fare dogurdu diyebilirim (gerci belesti ama beklentileri ne kadar karsiladi o anlamda bakmak lazim). en buyuk hayal kirikligi sertab yuzunden harcanan 1 - 1.5 saatlik sureydi tabi. onun disinda bir de 5 saatlik bir program icin cok fazla grup ve sanatci sikistirilmisti. bence saglam 3 grup/sanatci rahat gotururdu tum konseri.konserin tertibi icin caba harcayanlara lafim yok mutlaka iyi niyetle yapmislardir ama bir dahaki sefere sanatci seciminde daha dikkatli olmalari tavsiye olunur. eger halka acik bir etkinlik duzenliyorsan oradaki toplulukla iyi elektrigi olabilecek birisinin secilmesi gerekirdi, ne bileyim bu ferhat gocer olur, izel olur hatta demet akalin serdar ortac olur. demek istedigim sanatcilarin sadece sesi, sanati, vs. maalesef boyle konserlerde yeterli degil, onemli bir oranda sahne performansi ve halki kucaklama da gerekiyor. yoksa esneyen ve birbirine "mfo ne zaman cikacak ya?" diye soran bir kalabiliga konser verirsin. haydi bunu demisken sayin sertab erener'e de haddim olmayarak, nacizane bir miktar geri bildirim vermek isterim;- hadi ben afise filan bakmadan gittim orada belliymis yeni albumunden soyleyecegin ama sen hic dusunmedin mi a be sertabcigim acaba benim bu konserdeki hedef kitlem kimdir diye? konser oradaki turklere mi verildi yoksa belki de central park'ta gezintiye cikmis bir menejer sesimi ve ingilizce mi duyar da amerika'da unlu mu olurum dedin?- hadi sarkilari gectim aralardaki konusmalarin neden ingilizceydi? off cok iticiydin gercekten. "hellooooo central paaaark!". bu ne ya?- en az on on iki defa demir demirkan dedin. bari "this is iron ironblood" filan diye takdim etseydin en azindan 100% ingilizce konusma cabandan dolayi takdir edecektik seni, ki maalesef bu da olmadi.- seni pohpohlayan, super konser oldu abla seyirciyi costurdun, butun new york seni konusuyor filan diyen de vardir simdi. sen onlari da dinle ama burayi da bir oku hani derim.neyse bir dahakini bekleyelim ve gorelim, tekrarlamis olalim, umariz sanatci seciminde daha ozenli olunur ve oradaki insanlarin memleket ve turkce sarki ozlemiyle konsere geldikleri unutulmaz.
Cable guy
15 Michael Jackson şarkısı
20. yüzyıl işte şimdi sona erdi!
Michael Jackson’ın ölümü sembolik olarak İkiz Kuleler’in yıkılmasından daha büyük bir travma benim için…
Cuma sabahı saat 01.30. Telefon çalıyor: “Michael Jackson ölmüş!”
Bir David Lynch filmi fantezisi gibi. Az sonra uyanacağım, hepsi rüya çıkacak…
Televizyonun karşısında uykulu gözlerle CNN’e bakıyorum.
UCLA Medical Center’ın kapısının önüne hayranlar toplanmaya başlamış.
Yeni yeni bilincine varıyorum şimdi. Michael Jackson hakikaten ölmüş.
“İşte 20. yüzyıl şimdi bitti!” diyorum kendi kendime...
2000’de falan değil. Şimdi bitti. Bundan sonra 2012’de olur, kıyamet de kopar her şey olur.
Elvis Presley’in öldüğü günü dün gibi hatırlarım.
Küçük bir çocuğum, evde oynuyoruz bağıra çağıra.
Annem geliyor, susturuyor. Radyonun sesini açıyor: Elvis Presley ölmüş.
Sessizlik... Farkında değiliz ama hoş bir şey değil bu olan.
O gün annem ne hissetti bilmiyorum. Ama ben evvelki akşam çocukluğumu birlikte geçirdiğim çok sevdiğim bir yakınımı kaybetmiş gibi oldum.
İlk aklıma gelen şey bir dönemin bittiği.
Hangi dönem başladı emin değilim, ama bir dönem sona erdi.
Michael Jackson’ın ölümü sanki iki yüzyıl arasındaki bağı kopardı.
80’lerin en büyük simgelerinden biridir kendisi. Madonna da var, biliyorum ama o 21. yüzyıla çoktan geçti. Büyüdü, başka biri oldu. Yetişkin oldu.
Daha normal bir hayat sürdü. Yeni çağa uyum sağladı.
Michael öyle değil. O hep 80’lerin, hep çocukuluğumuzun Michael’ı.
90’lardaki halini de çok benimsemeyişimiz bundan.
Benim Michael’ım çok eskilerdedir.
1979 yılındaki “Off the Wall” albümü mesela. Yetişkinliğe ilk adımdır. “Don’t Stop ‘Til You Get Enough”tır ilk göz ağrım.
Benim dediğim ilk albüm ise “Thriller”dır; 1982.
Baktım televizyonda herkes son döneminden bahsediyor. Müslüman mı oldu, Yahova şahidi olarak mı öldü? Kardeşim Michael Jackson ölmüş, siz neden bahsediyorsunuz…
Açtım arşivimi. 1983’e ışınlandım. Rolling Stone 17 Şubat. Enfes bir röportaj.
San Fernando Vadisi, Neverland tesislerinden manzaralar.
Doğru dürüst okula bile gitmemiş, babasının dört yaşından ölene kadar çalışmaya zorladığı, baskı altında tuttuğu ne çocukluğunu, ne gençliğini yaşayabilmiş birinden söz ediyoruz.
Hiçbir zaman doğru dürüst bir arkadaşı, sırdaşı, sevgilisi, çoluğu çocuğu ya da ailesi olmamış biri.
Dönem dönem bunların hepsine sahipmiş gibi görünse de, aslında durumu kameralar önünde Lisa Marie Presley’i zorla ve olabilecek en sakil şekilde öptüğü andaki kadar içler acısı biri…
9 yaşında bir çocuğun en yakın arkadaşı ve sırdaşı 25 yaşındaki Diana Ross ise normallikten söz edemeyiz.
Rolling Stone yazarı evindeki rafta duran grekoromen güreş madalyalarından giriyor tasfire, Los Angeles’daki sağlıklı yemekler yapan restorandan çıkıyor. Michael daha o zamanlardan takıntılı sağlıklı yaşama.
Ve o zamandan arızalı:
“Hayatımın olabilecek her anında birileri beni taciz ediyor” diyor. İngilizce ‘mobbing’ ifadesini kullanarak.
Taciz edenler, hayranlar.
Nereye gitse ona dokunmak, onunla konuşmak istiyorlar. Michael kaçamayacağını saklanamayacağını biliyor.
“Bu tam zamanlı bir iş ve ışıklar sönünce eve gidip kafanı dinleyemiyorsun. Bu canımı acıtıyor” diyor. Hep acıtacak…
Sonuçta 24 yaşında “Thriller” dünyayı yerinden oynatırken malikanesinin bahçesinde korsancılık falan oynayan, Disney oyuncaklarını eve gelen muhabirlere gururla gösteren bir adam.
Jackson kardeşler bu röportajın yapıldığı 1983 yılına kadar toplamda 100 milyondan fazla albüm satmış. Michael’ın hayatının top dönemi.
Sonra düşüş başlıyor.
Önce yavaş, sonra hızlı.
Michael Jackson bir sanatçıyı bekleyen en kötü sona doğru yavaş ama emin adımlarla, önlenemez bir şekilde geldi: Kendi kendinin karikatürü haline gelmek.
Hep Thriller döneminde kalmayı istedi. Hep o kadar zirvede olmayı hayal etti.
Her yeni albümde o döneme dönme arzusu ve her seferinde yeni bir hayal kırıklığı.
***
Televizyon hala açık.
Londra konserleri mi onu mahvetti? Yoksa çevresindeki kan emiciler mi?
Vücudu 50 konserlik seriyi kaldıracak durumda değildi. Neticede 50 yaşında bir adam bu. Dünyanın ilacını kullanıyor. Üstelik başarısızlık takıntısı var. Ve sahnede dans etmesini, ay yürüyüşü yapmasını bekliyor ondan dünya.
E kaldırmadı vücudu.
“Çocukluğunu yaşayamayan biri olarak yaşlılığında çocuk gibiydi ve çocuk gibi öldü” diyor Rolling Stone’dan Anthony DeCurtis.
Michael Jackson’ın ölümü sembolik olarak İkiz Kuleler’in yıkılmasından daha büyük bir travma benim için…
Açtığı yara daha büyük.
O gece bizim kuşak ayaktaydı. Kimse uyumadı.
Sabaha kadar mesajlar, telefonlar…
Bir yakınınızı kaybedince büyürsünüz.
Biz de artık büyüdük. Eskisi gibi olmayacak…
Milliyet'te yayınlanmıştır.
29 Haziran 2009 Pazartesi
Beastie Boys'un yeni albümüne dair detaylar gelmiştir...
Albümün adı Hot Souce Commitee Part 1. Eylül'de yayınlanacak. Şarkı listesi şöyle:
Hot Sauce Committee Part 1:
1. "Tadlock's Glasses"
2. "B-Boys In The Cut"
3. "Make Some Noise"
4. "Nonstop Disco Powerpack"
5. "OK"
6. "Too Many Rappers" (featuring Nas)
7. "Say It"
8. "The Bill Harper Collection"
9. "Don't Play No Game That I Can't Win" (featuring Santigold)
10. "Long Burn The Fire"
11. "Bundt Cake"
12. "Funky Donkey"
13. "Lee Majors Come Again"
14. "Multilateral Nuclear Disarmament"
15. "Pop Your Balloon"
16. "Crazy Ass Shit"
17. "Here's A Little Something For Ya"
Detaylar için tıklayınız.
Jens Lekman domuz gribi oldu!
Hafif Müzik tesislerine şu an düşen bir kara haberi sizlerle hemen paylaşıyoruz.
Jens Lekman H1N1 (aka domuz gribi virüsü) kapmış. 10 gün boyunca karantinada kalacak...
Acil şifalıklar diliyoruz kendisine.
Müzisyen tayfasının üzerinde bugünlerde kara bulutlar dolaşıyor valla billa.
Aha şu da blog'unda dün yaptığı bizzat açıklaması:
I picked home one last souvenir from South America, it's called the H1N1 virus. Wrongfully known as the Swineflue.
I was crossing the Atlantic when things started getting really bad, the fever was hallucinogenic and shaking me like a leaf and I grabbed the sleeve of the Air France steward. "I'm not feeling well, I should see a doctor" I said and the reply came as a brilliant mix of death anxiety and french rudeness: "Uh, yes... Terminal D... go there maybe... when we land". After that the stewards and stewardesses took long detours. A ring of empty seats formed around me. Peoples eyes were kind but determined, they read "Poor you, I really wish you all the best but if you come near me or my kid I will have to stab you with this plastic fork". I got up and went to the bathroom where I fainted.
Now I'm in quarantine for ten days. I can see the summer through my window and it's just perfect. Summer is always best through a window.
28 Haziran 2009 Pazar
Michael Jackson'ın evinden yapılan 911 görüşmesi yayınlandı
Guardian şu şekilde yayınladı:
This is an edited transcript of the 911 call that was made to Los Angeles emergency services from Michael Jackson's home...
What is the emergency?
Yes sir, I need an ambulance as soon as possible. We have a gentleman here who needs help and he's not breathing. We're trying to pump him, but he's not breathing.
How old is he?
He's 50 years old, sir. He's not breathing, sir. He's not conscious.
Is he on the floor? Let's get him on the floor. I'm going to help you with CPR [cardiopulmonary resuscitation] now. Did anyone see him?
We have a personal doctor here but he's not responding to CPR or anything.
Oh, you have a doctor there? If you guys are doing CPR with a doctor, he has a higher authority than me. Was anybody there who witnessed what happened?
No, just the doctor, sir. The doctor has been the only one here.
OK. So did the doctor see what happened?
Doctor, did you see what happened, sir?
Muffled sounds. If you can just come please?
We're on our way.
He's pumping and pumping his chest, he's not responding to anything, sir.
We're on our way. We're less than a mile away.
Thank you.
MGMT konserine gidiyoruz!
He he... Yok canım öyle değil. Hafif Müzik Rollo & Grady aracılığıyla sizi oradaymış gibi hissettirmenin bir yolunu buldu. Coachella'da... Tıklayınız... (Sonra da şarkı linklerine tıklayınız...)
Bu albümü dinlemek lazım!
Power Trio diye bir kavram vardır rock literatüründe. Bas, davul, gitar bir araya gelir ve döktürür. Olabilecek en küçük grup formudur bu, ama ortaya acayip bir müzik çıkar. Tabii iyiyseniz.
Levent Yüksel bir süre önce kariyerinde yeni bir pencere açarak davulcu Volkan Öktem ve gitarist Ant Şimşek ile bu tarz bir grup kurmuştu. Şimdi “Albüm”de Rush tarzı bir deneye girişmişler. O ne derseniz şudur, acayip kanırtıcı partisyonları peynir ekmek gibi çalıyor, üstüne bir de şarkı falan söylüyorlar. “Med - Cezir”, “Yas”, “Zalim” yeni halleriyle çok güzel. Yeni besteler de var. Albümde Serdar Öztop, Alp Turaç gibi tanıdık stüdyo ve kayıt üstatlarına rastladım. İşlerini iyi yaparlar. Levent Yüksel ve rock iyi bir bileşim. Onun yaşında yeni açılımlar peşinde koşmaya her müzisyen cesaret edemez. Tebrik ve takdir...
Milliyet'te yayınlanmıştır.
Aylin Aslım kime kızgın?
Açıklamaya göre “Kadını taciz eden kapitalizme ve erkek egemen toplum”a. Ama albüm öyle demiyor
Bir defa şunu söyleyelim: Aylin Aslım’ın üçüncü stüdyo albümü “Canını Seven Kaçsın” iyi bir albüm. İçinde sekiz şarkı var. Hepsi iyi kaydedilmiş, iyi çalınmış. “Aşk Geri Gelir”, “Güzel Günler”, “K.A.L.P.”, “Güzel Gözlü Güzel Çocuk” gibi takdire şayan şarkılar var. İki dinleyişten sonra eminim aklınızda kalacak. Ama...Yine de beni rahatsız eden bir şey var bu albümde. Aylin Aslım’ın myspace.com/aylinaslim adresindeki açıklamaya odaklanıyoruz: “Yeni şarkılarında Aylin Aslım insanı gaza getirme ve zaman doldurma amaçlı uzun introlar yerine direkt olarak hızlıca konuya girerken, gücünü faşizmin, kapitalizmin ve erkek egemen toplumun taciz ettiği, hor gördüğü sabrı taşmış kadından alıyor.”
Hatta “kendini siper ediyor, varoluş savaşçısı” falan diye bir sürü klişe var burada.
Peki Aslım bunu nasıl yapıyor diye merak ettim. Araştırdım.
Çıkış şarkısı “Sen mi” çok öfkeli bir şarkı. “Senden ve senin türünden kurtuluş yok mu?” diyor Aylin. Ama az sonra “Gel, bileğinin hakkıyla gel. Kimsenin altına yatmadan” diyor. Yani şarkıyı dinleyince anlaşılan o ki ortada bir kadın var, Aylin ona kızıyor. Hatta bu kadın (ya da kadınlar) Aylin’i öldürmek istiyor, tırnaklarıyla kazdığı yoluna çıkıyor... “İki elim mızrak, iki göğsüm siper” savaşıyor Aslım. Aklıma Tayyip Erdoğan'ın okuduğu şiir geldi. Neyse uzatmayayım...
Bu şarkı kime mektup bilemiyorum. Ama Aslım erkeklere değil fena halde bir kadına kızmış, o kesin...
“Hoşuna Gitmedi mi-Kızkaçıran” diye diğer şarkıda da iz sürdüm. Burada da partide tanıştığı ve hızla kaynaştığı bir çocuk bir süre sonra “Onu giyme içini gösterir” dedi diye Aylin deliriyor. “Canım ister soyunurum, canım ister giyinirim, beğenemedin mi?” diye isyan ediyor. Sizi bilmem ama bu “erkek egemen topluma isyan”dan ziyade bildiğiniz sevgili kavgası gibi geldi bana. Ayrıca çocuk baba parası yiyor falan, böyle bir tip şarkıda. O zaman ne işin var o çocukla, yürü git...
Albümde hoşlanmadığım şey albümün kendisi değil, sunumu. İddia ettiği şeyin altını doldurmaması. Bu açıklama ortadaki çalışmaya zarar vermiş. Dikkati müzikten çok artık bayatlayan bir “asi kız” söylemine çekmiş. Bu kadar klişe laf etmek yerine tek bir şarkı yaparsın, herkes anlar. Bruce Springsteen şarkılarında neden açıkça bazı mesajlar vermediğine dair bir soruya “Manşeti gazeteciler atsın, ben şarkımı yaptım” demişti. Onu becerdiğinde tarihe geçiyorsun zaten.
Milliyet'te yayınlanmıştır.
27 Haziran 2009 Cumartesi
Geçen yıl en çok kim kazandı?
Forbes listeyi yayınladı
1. Madonna $110 million
2. Celine Dion $100 million
3. Beyonce Knowles $87 million
4. Bruce Springsteen $70 million
5. Kenny Chesney $65 million
6. Coldplay $60 million
6. Rascal Flatts $60 million
6. AC/DC $60 million
9. The Eagles $55 million
10. Toby Keith $52 million
11. Bon Jovi $50 million
12. Dave Matthews Band $45 million
Tabii hepsi konser bunların. Albüm satışları komik...
26 Haziran 2009 Cuma
Yeni Fleet Foxes şarkısını dinleyin!
Pitchfork Fleet Foxes'ın yeni şarkısını dolaşıma sokmuş. Blue Spotted Tail, live versiyonuyla karşınızda.
Perez Hilton'dan dev falso!
Atilla Taş ne yapıyor?
Canlı yayında Michael Jackson'ın ruhuna fatiha okuyor...
Haber aynen şöyle:
ATİLLA TAŞ'TAN MICHEAL JACKSON'A DUA...
MÜSLÜMAN OLDUĞU İDDİA EDİLEN MICHEAL JACKSON'A FATİHA!
CANLI YAYINDA ELLER AÇILDI KRAL'A DUA EDİLDİ!
Önceki gün Radyo Klas'ta ünlü radyocu Hopdedik Ayhan'ın şovuna katılan Atilla Taş,Micheal Jackson için canlı yayında dua okudu.Geçtiğimiz yıl müslüman olup Mikael adını aldığı iddia edilen Micheal Jakson'un vefatına çok üzülen Atilla Taş,Hopdedik Ayhan'la birlikte dua etti.Canlı yayında Ayhan'ın “Atilla dini duyguları yüksek birisin.Umreyede gittin kutsal toprakları gördün.Bu işi sen yaparsın.Tüm Micheal Jackson hayranlarıyla birlikte dua etmek istiyoruz.Sen bize önderlik et” deyince Atilla, ellerini açtı ve Kral için dua edip hakkını helal etti.Canlı yayında Radyo Klas dinleyicilerinde ilgisini çeken dua da müslüman olduğu iddia edilen sanatçıya haklar helal edildi.
"İddia edilen" kalıbının hastasıyım
20. yüzyıl işte şimdi gerçekten sona erdi: Michael Jackson öldü!
1958 - 2009
Popun kralı geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını katbetti. Jackson hastaneye getirildiğinde yaşamıyordu. Tüm çabalara rağmen hayata döndürülemedi. Haber yaklaşık yarım saat önce geçildi. Los Angeles'ta hayranlar hastanenin (UCLA Medical Center) önünde birikiyor. Hafif Müzik çok ama çok üzgün. Bir devir kapandı, 20. yy işte şimdi sona erdi...
25 Haziran 2009 Perşembe
Bu gruba dikkat!
British Steel 30 yaşında şeysi...
Müzik aleminde yeni trend komple albümlerin çalındığı konserler. Roger Waters The Dark Side of the Moon'u çalmıştı, (ne güzeldi be). Mötley Crue ve ZZ Top da benzer konspetlerde takıldılar. Judas Priest de British Steel albümünün 30. yılı vesilesiyle aynı yola girmiş. Şuradan detayları şey edebilirsiniz... Bizde böyle konsept albüm yok mu? Olmaz mı... O da yolda...
24 Haziran 2009 Çarşamba
Hafif Müzik olay yerinde... Tırlar Arena'ya yanaştı!
Hafif Müzik Kuruçeşme'den canlı olarak bildiriyor.
Placebo efendilerin tırları Arena'ya yanaştı. Tabii yolda takılır kalırlar, hayvani tırlar. Ne masraf ne masraf valla görenlerin ağızları açık kalmış.
Neyse, konser kesin bu gece içler ferah olsun.
Ama bizce konsere gitmeyecekseniz sakın Kuruçeşme tarafına kırmayın direksiyonları, bitersiniz bu sıcakta.
Günün sansasyonu: Şok şok şok... Justice, Ed Banger'dan ayrıldı!
Justice, Ed Banger'la özdeşleşmiş bir isimdi biliyorsunuz.
Justice üyeleri ve Ed Banger adamı Busy P. arasında ne geçti bilemiyoruz ama Justice'in yeni albümü Ed Banger'dan çıkmayacak. Atlantic Records'a bağlı olan Elektra Records artık Justice'in yeni evi.
Ed Banger'ın Justice'ten kalan boşluğu SebastiAn'ı gazlayarak doldurmaya çalışacağı söyleniyor. Mesela geçenlerde Sonar Festival'da gerçekleşen SebastiAn'ın ilk live performansını, bu yolda bir adım olarak görenler var. Performanslara ilgili okuyucuya ne vereceği belirsiz not: SebastiAn çıkmadan önce Busy P. ortalıkta dolaşıp millete maske dağıtmış.
Sadi Güran'ın tasarladığı tişörtleri gördünüz mü?
Ben gördüm ve çok beğendim. Ama bir sorun var. Large beden biraz küçük gibi geldi bana uzaktan. Şöyle bol bol giymek isteyenlere x-large seçeneği de sunulmalı sanki. Bol tişört sevenler birleşin. www.sadiguran.com
(Resimaltı: Üzgün durmak...)
Rolling Stone çok değişti çookk...
Bakın Rolling Stone'un yeni kapağında da bir yeni Amerikan gençlik sembolü var. Fark şu ki 40 yıl önce Hendrix, Lennon, Bob Marley kapak oluyordu bu dergiye. o zaman onlar da 20'lerindeydiler ve aradaki farka bak. 30 yıl önce Dylan, Bowie (bkz resim; sene 1976) 20 yıl önce Springsteen, U2 falan var. 10 yıl öncesine gidelim, en azından bir Richard Ashcroft, Tori Amos, Madonna görürüz kapakta. Şimdi şu tiplere bak. Değişimi Rolling Stone kapaklarından takip etmek insanda işte bu hisleri yaratıyor. Gençlik dediğin, nereden nereye... Bazı şeyler hiç değişmiyor, biliyorum ama bazı şeyler de değişmiş işte... Kimse bana Hendrix ile Jonas'ların zamanlarına göre aynı şey olduğunu söylemesin...
Efes Pilsen One Love'da neler oldu?
Boşverin şimdi Placebo'yu da, hafta sonu neler oldu Santralistanbul'da ona bi bakalım. Kişisel notlarımıza bir göz atalım.
Efes Pilsen One Love Festival (Van lov festivıl) bu yıl sekizinci kez yapılmış. “Vay canına demek o kadar oldu” diye söylene söylene girdim festival alanına. Sağa sola bakınca ilk festival başladığında ilkokulda olan neslin şu anda köfte bira kuyruğunda olduğunu gördüm. Ve notlarımı almaya başladım:
* Festival bu yıl Santralistanbul tesislerinde ikinci kez yapıldı ve yerine hayli alışmış göründü. Gelen kitle Avrupa’daki festivallerde gördüğüm eğlenmeye gelmiş rahat ve tasasız insan modeline yaklaşmış. Burada ne Tayyip var, ne Deniz, Devlet ne Ergenekon...
* Sezyum bozuk paralarını yere düşürdü. Acayip cool kadınlar ve adamlar var. Biz bozuk para topluyoruz.
* Kılık kıyafetler tam, modalar trendler gırla… Kızlar ‘über mini’ giyinmiş. Ne demişler, festival dediğin biraz da bacaktır. Adamlarda da tişört bermuda çoğunluktaydı. Onun yorumunu ve ‘erkekte parmak arası’ sorunsalını değerlendirmeyi kızlara bırakıyorum…
* Seda'yı gördüm (Pekçelen). Erkenden gelmiş, kaçıncı biradaydı bilmiyorum ama festival kafasına çokten girmişti.
* Cumartesi’nin en güzel şeyi The Klaxons’dı. Bu grubun sahnesi çok iyiymiş. Adamlar 80’ler modasına selam çakan “Glam” kıyafetler içinde (gitarist galiba Ajda ceketi giyiyordu) çatır çatır ‘yeni nesil rock’ yaptılar. O nedir derseniz, bence insanın kendine yakışanı giymesidir. Kafa sallamıyor, dans ediyor bu rock’çılar. Esas fark bu.
* Heval ve entourage'ı bizi de sardı. Long Islan Ice Tea'lerle beş çayı yaptık. ama saar 11 falandı...
* Senin Sahnen diye minik bir çadır vardı dürümcülerin sırasında. Burada ana sahnede Tricky çalarken bir İtalyan orkestrası çıktı. İsimleri Camillocromo. Festivalin en harika sürprizlerinden biriydi bu adamlar (ve bir de basçı bağyan). Hani şu Ertuğrul Özkök’ün şu sıralar çokça ‘danalar’ diye bahsettiği ama aslında adı “Aylaklar” olan Fellini filmindeki partilerde çalacak türde bir İtalyan orkestrası. Braslar, akordiyon, davul. Tam coşmaca. Demek ki sahnede önemli olan boyut değil işlevmiş. Kokoreç dumanı altında olsa bile…
* Galiba sarhoş olduk. Üçüncü çiş, beşinci bira... Ya da altı...
* Kokoreç ne güzel bir şey. Tüm festivallerde olmalı. Önerim Beşiktaş’ta iskelede duran kokoreççiyi alıp ilk festivalde ana sahnenin yanına çakmak.
* Fatih Çekirge’yi gördüm, ne alaka bilmiyorum.
* Tricky, metal ve rock’ın kitabını yazan efsane grup Motörhead’in Ace of Spades’ini çalınca herkes sevinçten delirdi. Yandaki yeni nesil biramı döktü. Konserin tepe anı buydu. Tricky’ye saygımız sonsuz ama sahnesi çok yalandandı. Resmen koca konseri ‘dan dun’a getirdi çarçur etti adam.
* Yiyecek içecek fiyatları makul idi. Biralar her daim soğuk, o kadar kalabalığa rağmen kuyruk yoktu. Tabii bu tablo Pazar günü değişti. Kalabalık mekanı esir alınca biraya tuvalete gurbete gidiyor gibi helalleşip gitti millet. Mekan kalabalığa küçük geldi.
* Pazar’ın yıldızı Norveç’ten Röyksopp’tur. Onları dinliyorum gözlerim kapalı. Çünkü önümde dev gibi ağaç var zaten göremiyorum. Bu alanda sahneye bakarken sağda ve solda ağaçlar ve üzerlerinde olmuş meyve gibi insan var. E göremeyince ağaca çıkmış vatandaş. Ortam ‘İbrahim Tatlıses at Gülhane Parkı’ tadında: Röyksopp Sütlüce halk konseri...
* Tanıdıkları arıyor, nerdesin sağda mısın, ağacın orda mısın, elini kaldır, Tamirane nere... Konser çarçur olmak üzere.
* Pazar demişken; tek festival Efes Pilsen One Love sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Pazar günü öğlen itibarıyla arabasıyla festivale ulaşmaya çalışanları yetkililer önce Birinci Köprü Festivali’ne aldı. Burası ful kapasite olunca da İkinci Köprü festivali devreye sokuldu. Bu iki festivale de ilgi yoğundu. Adım atacak yer yoktu. Biz yola çıktığımızda Romanya’dan uçağa binen arkadaş festivale bizden önce vardı. Yetkililere teşekkür ve bilimum hayır dualarımızı ettik tabii. Duyduğuma göre bu festivaller 40 gün boyunca da devam edecekmiş. hadi iyisiniz an itibarıyla geriye 37 gün kaldı…
* Bir diğer festival de Hasköy - Sütlüce Mangal Festival’dı (Mangal festivıl). Headliner olarak ev köftesi, çoban salata ve karpuz var. Favori sporlar futbol, voleybol, ip, favori içecek kola, Yedigün, ayran ve çay… Bazı meslektaşlarımın yazdığı gibi ‘atlet pijama’ dizayn kimse görmedim. Göbek kaşıyan da yoktu… Ama size yemin ederim turuncu çarşaflı birini gördüm. Dipten gelen Starsailor konserinin sesi Sütlüce kırlarına yayılıyor, hem Santralistanbul’da hem de çevre sahillerde gayet güzel eğleniyordu İstanbullu. Elaleme inat.
* Tanıdıklar olmadan da olmuyor canım... Eğlendik valla siz yok mu siz... Siz bildiniz kendinizi...
23 Haziran 2009 Salı
Son dakika... Placebo konseri iptal oldu yarına ertelendi (genel istek üzerine)!
Şok şok ve şok değerli Hafif Müzik sakinleri. Az önce telefonun diğer ucunda Turkcell yetkilileri vardı. Bu akşamki Placebo konseri İPTAL. Grubun teknik ekipmanının taşıyan tır Bulgaristan'da mahsur kaldı. Gelen haberlere göre gümrükte takılan tırın çözme işlemleri devam ediyor. Ancak akşamki konser iptal oldu.
Ve iyi haber: Biletleri yırtmayın. Yarın akşam aynı saatte, aynı yerde Placebo hayranlarıyla buluşacak. Gelişmeler Hafif Müzik'te olacak...
Tanıdınız mı?
Gorbo albüm çıkardı!
Gelen bilgilere göre albümde romantik baladlar varmış. Albüm tek ve bir hayır işi için 100 bin pound'a satılmış. Adı Songs For Raisa. Karısı için söylemiş yani. Tayyip'ten Türküler dediğinizi duyar gibiyiz, siz yok mu siz... Valla iyi para ederdi... Korsanı da patlatırdı...
Hole birleşiyor mu? Melissa Auf Der Maur anlatıyor
Spin'e konuşan eski Hole basçısı, Courtney Love ile uzun zamandır hiç görüşmediklerini. Sadece The Hole'un 1998 tarihli Celebrity Skin'inde çalışmış olan menajer Michael Beinhorn'un kendisini geçenlerde arayarak yeniden birleşirsek bas çalar mısın tarzında bir konuşma yaptığını söylüyor. (Böyle Türkçe dostlar başına.)
22 Haziran 2009 Pazartesi
Rock'n Coke web sitesi İngilizce de oluyor
Hafif Müzik de "Rock'n Coke web sitesine taktı" demeyin şimdi. 'Site İngilizce olsun' başlıklı yazıdaki temennimiz gerçek oluyor, onu haber edelim dedik.
Festivalin sitesinin İngilizce versiyonunun muhtemelen bu hafta içinde yayında olacağına dair duyum aldık Pozitif cephesinden.
Halihazırda üzerinde çalıştıkları İngilizce versiyonda son aşamalara gelinmiş.
Yurt dışında da bilinen bir festival olmanın yolu buradan geçiyor ne de olsa. Rock'n Coke'un bilinirliği artsın, Rock'n Coke'da çalan yerli malı grupların yurt dışında önü açılır belki, neden olmasın. 'Rock'n Coke da çaldık biz' deyince bir havaları, artıları olur, grup bio'larında şık duran bir ibare olur Rock'n Coke'da çalmak.
Bir de isteriz ki We Have Band'in buraya geldiği gibi, buradan da taze gruplar yurt dışındaki festivallerde boy göstersin.
Beck Velvet Underground cover'lıyor...
Record Club: Velvet Underground & Nico 'Sunday Morning' from Beck Hansen on Vimeo.
Eline ağzına sağlık be Beck'im...
İran'dan naklen...
İran'da olan bitenleri netten izleyin diyoruz hep. Merak edenler Flickr ve daha önceki postlarda yer alan haberlerden linklere ulaşabilir. İnanılmaz görüntüler, fotoğraflar var.
İki kişilik dev kadro!
Festivalde ilk gün. Biralar soğuk, hava limonata, insanlık sınırları içinde bir kalabalık... Sezyum bey ve ile ortamı incelerken... Muhsin Akgün'ün objektifinden de bir şey kaçmıyor. Sen yok mu sen... Bak nasıl da habersiz yakalamış çakal...
(Resimde arka plana dikkatli bakınca bütün gece arayıp durduğum Alper'i -Bahçekapılı- gördüm. Orda gizlenmiş meğer... Sezyumun kolundan sola git. Hah orda ayakta.)
Son dakika edit'i: Arkadaki zatın kimliği ortaya çıktı. Alper'in abisi çıktı o siluetin sahibi. Hafif Müzik de insan tabii o da yanılabiliyor demek ki... (Ama çok benziyordu yav!)
Vanlov festivıldaki keşfimi takdimimdir: Camillocromo
Adamlar ortalığı yarıp geçtiler Senin Sahnen'de. Tricky konserinin sonuna doğru, Ace of Spades hariç genel olarak bünyeye giren sıkıntı ve hayal kırıklığını bu elemanlarla attım. Tavsiye ederim...
Vanlov kritikleri yolda... Sıkıntısı, söyleyecek sözü olan sakınmasın. Fotolar da kabul tabii...
21 Haziran 2009 Pazar
Loreena McKennitt konserinde neden izdiham oldu?
Kanada’daki toplantının, Cemaat’in ve Ahmet Arsan’ın konuyla ne ilgisi var? Az sonra...
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama bu yazın şu ana kadar en dolu geçen konseri 13 Haziran’daki Loreena McKennitt’inkiydi. Konseri İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ile Pasion Turca gerçekleştirdi. Ve Açıkhava bu yıl daha böyle kalabalık ve izdiham görmedi. McKennitt’in biletleri aylar önceden satılıp bitmişti. Ki bu ülkemizde çok görülmeyen bir davramış biçimidir. Biz Avrupalı seyircinin aksine hep son dakikacıyızdır. İşte bu yüzden bu konser ilgimi çekti. Biraz araştırınca ilginç bilgilere ulaştım.
Her şey Kanada’da başlıyor. McKennitt Kültürlerarası Diyalog Merkezi’nin düzenlediği bir etkinliğe katılıyor. Zaman gazetesinin haberine göre burada "Çok derin ve temiz ruhlu bu Türkler beni etkiledi. Artık beni de neferlerinizden biri olarak kabul edin" diyor (3 Mayıs). Sonrasında tabii bu haber Cemaat’te heyecanla karşılanıyor ve McKennitt, Müslüman olmuş Yusuf İslam muamelesi görmeye başlıyor. Büyükşehir Belediyesi konserin sponsorları arasında yer alıyor, biletler tükeniyor, Açıkhava’nın neredeyse yarısı yepyeni müziksever bir kitleyle karşılaşıyor. Emine Erdoğan, kızları ve damadıyla konseri locadan izliyor.
Heyecan doruklara yükseliyor. Öyle ki McKennitt bu haberlerin yayınlanması ve konuşulmaya başlanmasının ardından web sitesinde bir açıklama yapıyor ve hiçbir cemaate üye olmadığını, sadece barış için bu toplantıya katıldığını ve Fethullah Gülen’i tanımadığını söylemek zorunda kalıyor. Bir röportajında ise bir toplantıya katılmış olmasının onun herhangi bir dini ya da siyasi gruba üye olduğunu göstermediğini söylüyor. “Groucho Marx’ın dediği gibi ‘beni kabul etmeye hazır herhangi bir kulübe üye olmakla ilgilenmiyorum” diyor.
Ama tabii konser dolup taştı. McKennitt Bursa’da da bir konser verdi ve orada da salon tıklım tıklım doldu.
Aslında buna şaşırmamak lazım. Bugün dünyada adult contemporary adı verilen kategori, belli bir yaşın üzerindeki insanlara spiritüel müzikler sunar. Dünyanın her yerinde dindar kesim bu konserlere ilgi gösterir.
Şimdi merak ettiğim iki şey var:
1. Ahmet Arsan bu konudaki detayları, kimlerin kimlerle geldiğini, kimlerin yanyana oturduğunu, konserin ayin gibi geçen en heyecan verici anında neler yaşandığını yazacak mı, yoksa haberi kaçırdı mı?
2. Ruhani müzikler yapan sanatçıları Türkiye’ye getirmek karlı bir iş olabilir mi?
Bir de bilgi vereyim: McKennith Türkiye’den bir sanatçıyla ortak bir albüm çalışması ya da konser projesi gerçekleştirse hiç şaşırmam doğrusu...
20 Haziran'da Milliyet'teki köşemde yayınlanmıştır. Bilmiyorsanız da artık öğrendiniz...
Vanlov hatırası!
Dün Mehmet Tez bey ve Sezyum beyler birlikte bir efespilsenvanlov tecrübesi yaşamışlardır. Bu tecrübenin ayrıntıları ilerleyen günlerde nasıl olsa bir yerlerden çıkar, yazılır çizilir. Yormayın şimdi... Bu karede Sezyum bey yere düşen bozuk paralarını topluyor. Kendisini daha önce de Sziget'te çakmak toplarken görüntülemiştim. İşte bir festival geleneği ve o seksi poz.
Faith No More İstanbul konseri kesinleşti!
Hafif Müzik ilk elden öğrendi. Faith No More konseri 12 Ağustos'ta İstanbul Küçükçiftlik parında gerçekleşecek. Organizasyon yapacak olan Kod Müzik'ten Necati Tüfenk de teyit etmiştir. Ayrıntılar ve daha fazla bilgi için ne yapacağınızı biliyorsunuz. Hafif Müzik'te kalın... Bu haberi eski günler ismini verdiğimiz fotoyla servis edelim... He he...
İran'da muhalefetin en önemli kalesi internet!
Bakın Musavi'nin Facebook'ta yaptığı açıklama. "Sizler bugünün medyasısınız. Her şeyi anlatın, rapor edin, umudu canlı tutun."
İran'da seçimlerden sonra muhalefet hile karıştırıldığını iddia etmiş ve nerede benim oyum başlıklı bir kampanya başlatmıştı. Günlerdir gazetelerde okuyorsunuz ama sizin gördükleriniz işin en bildik görünen ve gazeteler tarafından manipüle edilen kısmı. Asıl hikaye tamamen nette.
Çok ilginç gelişmeler var. Takip etmelisiniz... Hem insanlığın hem de internetin nereye gittiğini anlamak için...
20 Haziran 2009 Cumartesi
Vanlov manlov!
19 Haziran 2009 Cuma
Hafif Müzik bu gece Peyote'de Post Dial konserinde!
Post Dial bu gece Peyote'de çalıyor. Sezonun son konseri. Artık sonbahara kadar başka koner vermeyecekler (Rock'n Coke dışında). Hafif Müzik de Peyote'de olacak. Sizi de bekleriz. Yukarıda konserin leziz afişi sizlerle. Bu arada Hafif Müzik sizlere Post Dial'ı daha önce de tavsiye etmişti.
Bilmeyen, duymayan için Post Dial'ın konser performanslarının bir acayip olduğunu, eğlenmemeniz ihtimalinin çok ama çok düşük olduğunu belirtelim.
Ha bu geceyi kaçırdınız mı? O zaman bu ikiliyi Rock'n Coke'da mutlaka izleyin.
19 Temmuz'da 17.00-17.50'de Alternatif sahnedeler (bu arada Coca Cola zero sahnesi olmuş galiba sahnenin adı hayırlı olsun).
Ayrıca Post Dial öncesinde yine Peyote'de Pandaloop'un DJ seti var.
Rock'n Coke web sitesi İngilizce de olmalı
Daha önce Rock'n Coke'un web sitesine eleştiri okları fırlatılmıştı Hafif Müzik tarafından.
Bir temennimiz daha var siteyle ilgili.
Dünya çapındaki festivallerin çoğunun İngilizce versiyonu da oluyor. Ama Rock'n Coke'un sitesi sadece Türkçe.
Rock'n Coke memleketteki yabancıların da ilgisini hayli çekecek bir festival. Adamlar billboard'larda çalan grupları görüp gaza gelecek ama siteye girecek bilgi edinemeyecek. Ya da belki sırf festival için İstanbul'a gelmeyi düşünen bile olabilir. Ama gariban yine siteden medet umamayacak.
Bizce bir eksikliktir, giderilse ne iyi olur.
18 Haziran 2009 Perşembe
Tayyip the Drummer
Tayyeap The Drummer from Vulcane on Vimeo.
Emeği geçenden Allah razı olsun. Saatlerdir gülüyorum...
Son dakika... Faith No More İstanbul'da anonsu!
Son dakika... Wake Up Now ertelendi
Bu yaz Antalya'da düzenlenmesi planlanan Wake Up Now festivali 2010'a ertelendi. Eğer gerçekleşseydi denize nazır Mudhoney dinleyebilecektiniz. Ayrıca memleketimizden de pek çok grup performans sergileyecekti. Ayrıntılar için buraya.
Açıklama ise şöyle:
25 ve 26 Temmuz 2009 günleri için planlanan Antalya Wake Up Now Festivali, 2010 yılına ertelenmek zorunda kalınmıştır.
2010 yılında gerçekleştirilecek olan festival, sanatçı listesini olabildiğince aynı tutmaya çalışacak ve Daha Büyük ve Güzel bir Etkinlik için boyutunu genişletecekdir.
Bu erteleme sebebiyle doğan rahatsızlıklardan dolayı özürü Borç Biliriz. Türkiye'de bulunan iş ortağının aniden ortadan kaybolması ve ulaşılamaz haline gelmesi Sydney'de yaşayan organizatorlerin bu kısa zamanda yerine koyamıyacakları bir boşluk yaratmıştır.
Yeni ve profesyonel bir ekip şu an bir araya getirilmiştir ve Festival gününe kadar heyecanı daha da arttırmak için Türkiye ve Avusturalya'da küçük capta etkinlikler düzenlenecek ve promosyon albümü çıkarılacakdır.
Daft Punk'tan bir adet head-banger videosu
Douglas Armour "Flushed & Flamelike, Themselves" from daft arts on Vimeo.
Efendim Daft Punk çetesi aynı zamanda Daft Arts adıyla prodüktörlük de yapıyor. Bakınız Douglas Armour beyefendinin 2008 tarihli The Light of a Golden Day, the Arms of the Night isimli albümünden seçilen bu şarkıya çekilen video Daft Arts imzalı. Beğeninize sunuyor, keyifli dakikalar geçirmenizi temenni ediyoruz...
Sigara içilen filmlere 18 yaş sınırı geliyor!
Haber şu anda Liverpool için geçerli. Şehirde ilgili kurumlar bu tür bir karara sıcak bakıyormuş. Uyglamanın yaygınlaşmaması için bir engel görünmüyor. Yani içmek, aynı ortamda bulunmak dışında eskiden içmiş olan ya da filmde de olsa içen birine bakmak da yasak. Sigarayı hayatımızdan olduğu gibi tarihten de silebilecek miyiz bakalım.
Benim merak ettiğim birgün içinde fast food yenilen filmleri de yasaklayıp yasaklamayacakları. Kırmızı et kalbe zarar verir, damarları tıkar ve öldürür. Yağlı yemekleri yiyen artistleri de çocuklarımız görmemeli. Zeytinyağlı ve salatlarsa ok. Kepekli ve kepeksiz filmler... Bu mudur?
17 Haziran 2009 Çarşamba
Thieves Like Us hala İstanbul'da mı?
Bir süre önce Hafif Müzik'te Thieves Like Us röportajı yer almıştı. Babylon'da çalan gruptan bir elemanla performans öncesi iki kelam etmiştik. Şimdi de biraz dedikodularını yapalım. Geçtiğimiz günlerde (gerçi bir hafta civarı oluyor) grubun bir elemanı (yanlış hatırlamıyorsam şu üstteki elemandı) İstanbul gecelerinde (meraklısı için ayrıntı verelim: URA'da Haunted Graffiti konserinde) görüldü. Yoksa bir Martin Gore vakası mıdır bu diye düşünmeden edemedik.
Ya bir de Allah'ım o ne zayıflık bu Thieves elemanında; biraz kebap, lahmacun, kadayıf falan yesin bu şahsiyet.
Gördüğünüz gibi Hafif Müzik hizmette sınır tanımıyor, bizzat gördüğünü veya sağlam kaynaklardan aldığı duyumları paylaşıyor. Atılımlarımız devam edecek.