23 Şubat 2009 Pazartesi
U2 – No Line to the Horizon: İlk izlenimler
No Line to the Horizon, U2’nun en iyi albümü değil. U2’nun son 10 yılda çıkardığı en iyi albüm de değil. No Line to the Horizon'ın, grubun 80’ler ve 90’larından izler taşıyan güçlü şarkılar barındırmasına rağmen U2’dan beklenen “devrim yaratan albüm” olmadığı kesin. Peki kötü mü olmuş yani?
Magnificient, tam U2 tarzı klasik bir “büyük rock şarkısı” olarak yazılmış. Vokal, gitarlar, davul ve bası dinlediğinizde Joshua Tree’den bir şarkı dinliyor gibi oluyorsunuz. U2 burada bir zamanlar nasıl bir grup olduğunu hatırlamış, 80’lerdeki naif, hırçın ve alternatif dönemine, bence altın yıllarına geri dönmüş.
Yedi buçuk dakikalık Moment of Surrender uzun olmasına rağmen saniyeleri saydırmıyor. Edge’in buradaki naif ve yalın gitar hareketlerinin zaman zaman Shine On You Crazy Diamond’daki David Gilmour’u anımsattığını söylemem lazım. Az, öz ama her notasının hissedildiği gitarları ne kadar özlemişiz meğer.
Unknown Caller, aynı histen devam eden bir şarkı. U2, albümün bu bölümünde hayli dramatik ortamlar yaratmış meraklısına.
I’ll Go Crazy, If I Don’t Go Crazy Tonight, yine Joshua Tree dönemine selam çakan güçlü bir şarkı izlenimi yarattı. Bazılarına göre bu albümün en iyi şarkısı bile olabilir.
Albümün ilk single’ı Get On Your Boots, açıkçası dünyada beklenen etkiyi yaratmamıştı. Albümde çok daha kaliteli şarkılar var. Bu şarkı Discotheque etkisi yaratan bir şarkı gibi geldi bana. Farklı ve şaşırtıcı olması hedeflenmiş. Ama eğer bu albümde bazı şarkılar klasik olacaksa benim tahminin bu onlardan biri değil.
Stand Up Comedy, U2’nun daha ziyade Rattle and Hum’da kullandığı yarı funky melodik riffler ve üzerine yayılan gitarlara yoğunlaşıyor. Artık böyle şarkılar yapan gruplar yok, kalmadı. Şu işi bugün demode etiketi yemeden sadece U2 yapabilirdi. Onlar da yapmışlar zaten.
White As Snow, hayli duygusal ve ağır bir şarkı. Ancak Bono’nun sesinden kendini sonuna kadar dinletiyor. Masal anlatır gibi anlatıyor Bono şarkıyı. Siz de masal dinler gibi dinliyorsunuz.
Breathe, albümün en rock gibi duyulan şarkısı. The Edge burada gürültülü gitarlarla alıştığımız arpejlerini çok ustaca kullanıyor. Bize sanki U2’nun herhangi bir Live albümünden alınmış bir kaydı çalar gibi doğal grup. “Hücum kayıt” denen grup üyelerinin birlikte tek seferde kaydettikleri şarkılar vardır. Yer yer bu hisse kapıldım.
Ve Cedars of Lebanon. İlk dinleyişin ardından aklımda en fazla kalan şarkılardan biri. U2’nun “ağaç sevgisi” malum. Joshua Tree’nin ardından bu defa Lübnan Sedir’i var karşımızda. U2, bu şarkıda Bono’nun sesinden destansı bir anlatım ve The Edge’in uzaklardan gelen gitar sesiyle mükemmel atmosferi yaratmış. Moment of Surrender ve Unknown Caller ile en fazla beğendiklerimden biri oldu.
U2’dan beklenen stadyum marşlarını bu albümde bulamayabilirsiniz. Onun yerine eski usül U2 şarkıları, harika baladlar, sakin ve melodik gitarlar, güçlü bir ses var. U2’dan beklentimiz ne zaman bunun ötesine geçti ki zaten. Tamam Bono ve kanayan sosyal sorumlu yüreği önünde saygıyla eğiliyoruz. Ama ben Al Gore’la konferans veren bir Bono’dansa, şarkı söyleyen Bono’yu her zaman tercih ederim. Söyleyin, ne zaman ondan daha fazlasını bekledik ki?
İlk paragraftaki sorunun yanıtı: Albüm kötü değil, baştan sona hiç şarkı atlamadan dinlenebilecek klasik bir U2 albümü. Sizi bilmiyorum, ama benim beklentilerimi fazlasıyla karşıladı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder